16 Ocak 2008 Çarşamba

29. Söz’ün Kelimeleri İle İlgili

29. Söz’ün kelimeleri ile ilgili
üç önemli soru

1) Ben bu kelimelerle ilgili notları yazdıktan sonra, bir hoca kardeşimiz, “ Üstad, “ Beden ruhun evidir, elbisesi değildir. Ruh bedenden çıkınca, yeni ve latif bir elbise giyer. ” dedi. “ Bu sözü aç ” söyledi. Cevaben dedim ki;

Evet, ruh’un bedenden ayrı, nurani, sinir sistemi içinde bir bedeni var. Ölümde ruh bu bedenden çıkar, yeni astral ( necmi, nurani ) bir elbise giyer… Teşbihte hata olmasın: Bilgisayar, yazılımın bedeni değildir, evidir. Yazılımın bedeni bir disk veya silikondan yarı şeffaf bir maddedir.

Ayrıca Üstad bu ifade ile gayet evrensel, ilmî bir meseleye ışık tutar. Şöyle ki:

“İnsanın ruh’u, onun barındığı ev ile bölge ile coğrafya ile hatta kâinat ile bir ilişki ve bilgi alışverişi içindedir…”İnsan rüyalarında, evini özellikle çocukluk dönemindeki barınağını, köyünü çağını özellikle görür. Bu durum, ruh’un aslının ilim ve yazılım olduğunu, zamanla zenginleştiğini, kâinatta saf maddenin olmadığını bize bildirir.

2) Yaklaşık yedibin yıldır insan hayatın mahiyetini merak edip araştırıyor. Fakat İslam maneviyatçılarından başka hiç kimse sağlıklı bir cevap verebilmiş değildir. İşte bu büyük beyinlerden birisi de Bediüzzaman Said Nursi’dir. O demiş ki:

“ Hayat bir cilve-i vahdettir.” Yani kâinatta bilgi ve birlik esastır. O bilginin ve birliğin sonsuz yansımalarından biri de, trilyon atomları birleştirip hücre yapıyor. Trilyon hücreler, yine bir birlik ve plan içinde birleşiyor, beden oluyor; ve yine trilyon canlılar birleşir, ekolojik canlılık meydana gelir, ve yine trilyon yıldız birleşir, kâinat serapa canlı olur.

Zaten bu büyük ve canlı beyinler, canlı ile cansızın arasında ayrım yapmazlar, hayat umumidir, derler.

Ve Bediüzzaman Said Nursi, Sünühat kitabında “Küremiz canlıdır, yumurta kadar küçülse âsâr-ı hayat görülür. ” demiştir.

Evet dünyamız nispeten, iletişim ve ulaşım olarak bir köy kadar küçüldü. Ve nispeten özellikle ekolojik olarak canlı olduğu ortaya çıktı.

3) “ İnsan, fikren ve aklen o muhtelif alemlere gittiği gibi, o alemler de onun ruh aynasına misafir olarak gelirler. ”

Evet, insanlık tarihinde en büyük bilişim ve ruhanî seyr u sülük olan miraç hakikati dahi, böyle olmuştur. Yani Hz. Muhammed, ( A.S.M.) bedenen ve ruhen bütün geçmiş ve geleceği aynel–yakin yaşadı. Daha önce aldığı vahiyleri ve namaz gibi farzları da yine bu sefer aynel–yakin yaşadı. Üç boyutlu alemde hiçbir yere gitmeden, miraç–geçmiş ve geleceğiyle–gerçekleşti. Bu hakikatin Risale-i Nur’da beş delili vardır.

a) “Mirac’ın aslı velayettir. Seyr u Sülüktür. Metafizik alemin ahalisi olan meleklere gösterilmiş bir mucize-i Ahmediyedir. ” ( Demek üç boyutlu dünyada bir iş ve eylem değildir.) ( 31.Söz )


b) “ O gerçekten işiten ve bilendir. ( 17/1) ayeti Hz. Muhammed’e de ( A.S.M.) bakar. ” ( O bu hakikatleri tam işitti ve gördü. ) demektir.



c) “ O kamervari olarak bu alemleri gördü, yaşadı. ” ( Yani nasıl kamer, kendinden ışık vermiyor, ışığı alıp veriyor. Hz. Muhammed de, ( A.S.M.) bu gaybi alemlerin nurani işlerini, ayna-i ruhunda yansıttı. Yani onları gördü ve yaşadı… Yoksa üç boyutlu alemde fizik olarak o kadar iletişimi görmesi yani gezmesi, fıtrat’a da, akla da, Sünnetüllah’a da, mucize kanununa da aykırı olur. Anlaşılmaz bir hurafe olur.


d) Ruhani insanlar ve melekler, yaşanmış geçmişi geri geri gidip yaşayabilirler. Fakat Hz. Muhammed ( A.S.M.) geleceği de, ahireti de bu mirac gerçeğinde yaşadı gördü. Ruhani alemde de mucizeliğini gösterdi.


e) ” 31. Söz olan Risale’de devamlı olarak “ külli mirac ” deniliyor. Evet Hz. Muhammed ( A.S.M.) bütün peygamberler, bütün evliyalar, bütün abidler, bütün insanlık hatta bütün varlık namına, geçmiş ve geleceği ve eşyanın künhünü gören gaybî seyr u sülük seyahati yaptı. Varlığın ve her şeyin değeri birden binlere çıktı. Bu konu için mirac suresi olan 17. Sureyi ve 31. Sözü okuyun. Siz de değerinize değer katın.

İşe mirac’ın aslı velayettir. Ve velayete yani Allah’a kurbiyete göre, günde elli farz namaz da kılsak yine azdır. Fakat Musa ya (şeriata) göre ancak beş vakit kılınabilir. Demek bu hadis–i şerif sahihtir.

Selam ve Hürmetler.


19.11.2007
Bahaeddin SAĞLAM

Hiç yorum yok: