31 Aralık 2007 Pazartesi

ZUHRÛF SÛRESINDEN MÂRIFET ILE ILGILI ÜÇ ÖNEMLI NOT

Birinci Not:

Sûreden anlasilan; madde de mana da, gayb de sehâdet de, Rahman da Rabb de, Isa da Musa da, Kanun da Mucize de, ve "Ha-Mîm" ile isaret edilen 99 isim de ve Cevsen'de anlatilan 1001 sifat ve suunât da mutlak(sonsuz) bir Hakikatin farkli suun ve tecellileridir. Dualiteyi izah eden Rahman sûresinde anlatildigi gibi; bütün zitlar O'nun suunâtidir (nitelikleridir). Bu noktadan bakilirsa insan için ölüm ve yokluk, söz konusu olamaz. Evet, "O, hergün yeni bir se'ndedir." Bu, tevhit geregidir. Çünkü en büyük dengesizlik sayilan sirkin varlikta yeri yoktur. Ve; Bütün bu zitlari dengeleyen ve bu suunata hayat ve can veren ve Kâinatin ve hayatin isletim sirrini izah eden "Sibernetik" ilmine isaret eden "El-Adl" ismi ve niteligidir ki, Imam-i A'zam'a göre en büyük Ism-i A'zam'dir. Evet hiçbir sey, tek basina O, degildir. Fakat O, herseydir. Ve her seyin ruhu ve özü olan dengedir; El-Adl'dir. Hayat ile esdegerdir. Zaman ve mekandan münezzeh oldugu gibi kâinatin disinda olmaktan da münezzehtir. Ahmed-i Hanî'nin tabiriyle "O, ene'l-hak, degildir. Fakat Vahid-i Mutlak'tir."

Ikinci Not:

Varligin her boyutunu gören, ifade eden , belki bütün varliklarin ve olaylarin ifade edilisi olan Kur'an'da "vücûd" (sonradan varolma), îcad (yoktan var etme) ve adem (yokluk) kavramlari yoktur. Sadece bulmak manasina "vecede, yecidu" fiilleri vardir. Bu da var olan bir seyi kesfetmek ve yeni bir görmek, demektir. "Evet hakîki manada varlik, bir tanedir." Gelismek ve göreceli mertebeleri meyve vermek üzere dualite ve diyalektik süreçlerine girer… Yani "Bir"den gelir. Sonra geliserek "Bir"e döner; "O'ndan geldiniz, ve O'na döneceksiniz!" Kur'an'da sikça anlatilan "Halaka" (yaratti) fiilleri ise etimolojik ve lügat olarak sekillendirmek, demektir. Evet hakîkî manasiyla Varlik ve Hakikat Bir'dir. Gelismek üzere ve meyveler vermek için degisik sekillere giriyor. Onun için gerçek manada ölüm söz konusu olamaz. Ve bu maddî ve manevî sekillerin özü, ruhu ve asil varligi denge ve dengelerdir ki, "El-Adl" ismi bunu ifade ediyor. Sibernetik ilmi de bunu izah ediyor… Ve marifet konusunda yüksek bir yeri olan Risale-i Nur'da(24.Söz,1.Dal'da) ifade edildigi gibi, Allah'in en büyük ismi olan ve bütün esmayi içeren ve hepsini hikmet dairesinde dengeleyen isimdir ki; Ayetü'l-Kübra'da "El-Hayy" olarak ifade edilmistir… Hayat da denge ile es degerdir. Belki varliga ve maddî sekillere hayat veren ve sonsuz bir bilgi isteyen "denge"nin ta kendisidir… Demek; insanin kendisini Evrensel Varliktan ayri, müstakil bir varlik olarak görmesi ve hissetmesi, büyük bir yanilgidir, firavunluktur. Sirk ve dengesizliklere sebep oldugundan bir nevi yokluktur; gerçek ölümdür. Çünkü bu durumda insan, kendisini "Varlik Secere-i Tûbasi'ndan kopariyor; yokluk canavarina yem oluyor. (bkz; 24. mektup, 24. söz, 5. dal, 4. Sua) Risalelerde (23. Lem'a ve 33. Söz) kullanilan "hudus", "imkan", "ihtira" gibi kavramlar, o günkü sartlarda söylenilen ve büyük bir dengesizlik olan dinsizlige karsi yapilmis bir müdafaadir. Mutlak hakikati ifade makaminda degildir. Zaten bu gibi kelamî kavramlar, Kur'an'da kullanilmadigindan önemli âlimler tarafindan elestirilmistir. Ve bu nottaki bu bilgilerden ezeliyet-i madde gibi batil bir fikir ve iki asiri ucu olan vahdetü'l-vücûd felsefesi anlasilmamali! Çünkü, madde, gerçek varliga göre; dagilmaya, dökülmeye mahkum bir kabuktur. Varligin en zaif seklidir… Paha biçilmeyen bir tablonun ruhu olan sanatina göre, bir metre bez ve basit bir çerçevedir!.. Ilkel bir algilayistir… Hatta bu algilayis biçimi bu asirda o kadar çok yerlesmistir ki, dindarlar dahi, Allah'i gökte, maddî bir varlik olarak algiladiklarindan, müthis dengesizliklere sebep oluyorlar.

Üçüncü Not:

Birlik, Ikilik, Üçlük

Evet mutlak hakîki varlik Bir'dir, sonsuzdur, saf hayir ve güzelliktir; ortagi ve seriki asla olamaz. Zaman ve mekândan münezzehtir. Onun için; "Allah, daha önce ne yapiyordu?" gibi yanlis bir soru sorulamaz. Bu sonsuz ve mutlak varligin kusaticiligina, Islam literatüründe "Vahidiyet" denir. Ve bu sonsuz varlik, o kadar mükemmel sifatlara ve kudrete sahiptir ki, bölünmeden, yani gerçek özelliklerini kaybetmeden, her yerde, her seyde bütün özellikleriyle ve sifatlariyla bulunur. Buna da "Ehadiyet" denilir…Batililar, bu ikinci tecelliye "monad" ve "monadoloji" diyorlar. Bütün bu özellikleriyle beraber, bu Mutlak Varlik için göreceli bir boyut olan zaman ve mekân söz konusu degildir. Fakat bu Mutlak Varlik, bir açidan bilkuvve olmaktan bilfiile geçince, Celâl ve Cemal olarak bir ikilik gerçeklesir.Yani güzellik-çirkinlik, Cennet-Cehennem sicak-soguk, negatif-pozitif, semavât-arz, ruh-beden, madde-mana gibi zitliklar ortaya çikar. Bazen de, bu ikili yapinin ortasinda baska bir gerçek (sentez) olusur. Semavât ile arzin ortasinda hayat gibi… Cennet ve Cehennem ortasinda "A'raf" gibi... Ruh ve beden arasinda hafiza gibi… Allah ve insan arasinda Cebrail gibi… Bu ikili yapi arasinda çikan çatisma ve gelisme o kadar çok göreceli güzel meyveler veriyor ki, Bir olan Mutlak Varligin ikililige izin vermesinden kaynaklanan bütün çirkinlikleri telafi eder… Ve bir olan Mutlak Varliktan gelen bu göreceli ve ikili yapinin görevi bitince, yine aslina, Birlige, Mutlak Varliga döner… Ahiret âlemi böyle bir birlesmenin sonucu oldugundan; göreceli ve ikili dünya ölçekleriyle tami tamina anlasilmiyor. Onun için Peygamberimiz (A.S.M.) söyle buyurmustur: "Ahiret öyle bir hakikattir ki, ne göz görmüs, ne kulak isitmis, ne de kalb-i beserin hatirina gelmistir!.."Bu hakîkatin genis izahi için 29.Söz, Ince Remizli Meseleye bakiniz! Yukarida not olarak anlattigimiz bu hakikatten söyle birkaç özet cümle çikartabiliriz:

a) Iç dengesini, birligini koruyabilenler (muttakîler), yani çeliski ve ikilikten ve göreceli çatismalardan kendisini kurtarabilenler, göreceli ölümü yener, ebedi bir hayati hak eder.

b) Insanin Ahiret alemini, gayb alemini ve bir nevi gayb alemi olan geçmis ve gelecegi özlemesi, bu ikili ve çeliskili yapidan kurtulmak ve O Mutlak Mükemmel Varliga ulasmak içindir. Ahiretin bir ismi, Kur'an'da geçtigi üzre; "yewmü'l-fasl"dir… Yani ikili yapinin birbirinden ayrilip Mutlak Mükemmel Birlige ulasma günüdür. Yukarida zikredilen INCE REMIZLI MESELE' ye bakiniz!

c) Basta kadin ve erkek olmak üzere, bütün göreceli zitlarin birbirine asik olmasi, görev icabi da olsa, bu mutlak birligi yasamak içindir… Erkek ruhu temsil ediyor; gelismek ve üretim için ikili yapiya sahip olan maddeyi (kadini) özlüyor… Kadin da maddeyi temsil ettiginden ruhun ve birligin korumasi altina girmek istiyor ve bu birlesimde bir nevi ebedi bir hayat doguyor; nesilleri hep devam ediyor.

d) Bu birlik ve ikili hakîkatten; "Sana gelen her hayir, Allah'tandir; ve her kötülük nefsin-dendir." mealindeki ayetin gerçegi, sirke girilmeden anlasilmis olur… Evet mutlak hayir ve varlik Allah'tir. Nefs ise göreceli ikiligin getirdigi bir ürün oldugundan ve ikilikte mutlak hayir ve güzellik olmadigindan, kusurlarin, kötülüklerin kaynagi olmus sayilir.

e) Dünya tarihinin ilk bilimcileri sayilan Mecusiler, bu hakikati bilmedikleri için Mutlak Birligi unutup ikilikte bogulmuslardir… Hiristiyanlar, üçlü yapiyi ayni ve tek bir hakîkat olarak görecekleri yerde, o üçü müstakil bir tanri olarak gördüler. Varlik ve güzellik ile ilgili çok gerçeklerin gizlenmesine sebep oldular. Sofiler, birligi görüp ikili ve üçlü yapidan kaynaklanan çok hakîkatleri kaybettiler. Çünkü ikili yapiyi hayal sandilar. Ve en son olarak; Mecusilerin atese taptiklari gibi, enerjiye tapan modern deterministler ve esbab-perestler de ikililikten asla kurtulacak gibi görünmüyorlar.

f) Insan bütün bu hakîkatlerin ortasinda oldugundan, Birlikten ve Mutlak Varliktan kopmamak sartiyla, bir daha Birligi ve Mutlak Varligi tam kazanabilmek için bu ikili yapi firininda pismeli; ikili varligin bir ürünü olan nefsini Mutlak Varlik içinde eritmeli; Birlige ulasmali, Cenneti hak etmeli!..

g) Diyebiliriz ki; ikilik, geçici ve anlik bir durumdur. Varligin geçmis ve geleceginde asil olan Birlik ve Tevhit'tir. Onun için hadis-i kutsîde Cenab-i Hak: "Zamana sövmeyin, zaman benim!" diye buyurmustur. Ve Yunus Sûresi, ayet 31'de varliklardaki ilâhî bütün isler ve idareler anlatildiktan sonra, "Fezalikumullahu Rabbukumü'l-Hakku" denilmistir. Yani kâinattaki bütün bu hakîkatlerin ve idarelerin basi, esasi, Allah'tir. Sonra bu varligi gelistirmek için, ikili yapiya sokuyor; pisiriyor, terbiye ediyor. Ve ahirette, bütün bu göreceli ve ikili varliklarin görevlerinin hakkini vererek, onlari gerçek varlik yapiyor. Hakk ve hakîkat oldugunu bilfiil yasiyor. Bu ayetin en son cümlesi de söyledir: "Femâzâ ba'de'l-Hakki illaddalâl; fenne tusrafûn!" Yani: "Hak ve hakîkat olan ahiretteki bu gerçek varliktan sonra, dalâletten baska ne olabilir?! Artik nasil yönlendirildiginize bakmaz misiniz?!"

h) Son olarak diyebiliriz ki; hangi varlik, özünde sakli olan ve bir açidan kendi varligini teskil eden, yani varligin özü olan dengeyi ve adaleti tam yasarsa ve hayati boyunca devam ettirirse; yani göreceli ikili yapisini denge ile devam ettirip Mutlak Varlik'a göreceli ve görevli bir ayna yaparsa, o ebedî bir hayati hak eder. Hakk ismine yapisir, göreceli varligini hakîkî varlik yapar. Onun için daha ölüm ve yokluk söz konusu olamaz. Dinî literatürde bu dengenin ismi: "Sirat-i Müstakîm"dir. Bütün büyük zatlar, demislerdir ki;"Kim sirat-i müstakîm üzere gidebilirse, o Cennete girer." Yani, ebedî ve mutlak bir varlik kazanir.

KASAS SÛRESINDEN MÂRIFETLE ILGILI EK BIR NOT

"Her sey " yani her sekil "fânidir ", O'nun yüzü hariç...(Kasas, 8 Nuranî seylerin yüzü, özü demektir. Allah da nuranî oldugu için Onun yüzü , özü demektir.(Isarâtü'l- I'caz ve Kizil I'caz) Evet, Allah'in sekli olmadigi için o ezelî ve ebedidir. Gerçek ve sonsuz varliktir. Demek bizim seklî varliklarimiz fânidir. Evet, Hakk ve Mutlak (Sonsuz) Varlik bir tanedir, nihayeti yoktur, ki (mecazen) mevcûdât denilen diger nesneler Onun ortagi olsun! Evet, kâinat dedigimiz tecelliler, eskâl-i fâniye ve geçici niteliklerden ibarettir. Bu nitelikler, O sonsuz varligin nokta görüntüleridir, sekil itibari ile fânidirler. Varliklari ise onlarin degildir, sonsuzdan gelip sonsuza variyorlar. Imkân ve hudûs sadece onlarin sekilleri için vardir. Ve sekilleri sinirli oldugu için sonsuz olan Hakk Varlik gibi olamiyorlar. Tanri sayilmiyorlar. Demek kâinatta olan bütün esmâ, sifat ve nitelikler, o Sonsuz, Hakk ve Mutlak varligin sadece nokta taayyünleridir, demek serik ve ortaklari degiller. Allah'in Zât'i esbah ve benzerlerden münezzehtir. Evet, esmâ ve sifatlar, sadece sekillerin alâmetleridir; sekiller belli olduktan sonra onlara takilan isaretlerdir ki, diger sekiller ile karismasinlar. Demek Ibn-i Arabî'nin de dedigi gibi "Hû" (O)' dan baska Onun Zât'inin ismi yoktur. Esma ve sifatlar sadece Onun nokta tecellilerinin sekil alislarinin isaretleridir, insan tarafindan yorumlanislaridir. "Felâ isme lehu illa hû"

Hiç yorum yok: