31 Aralık 2007 Pazartesi

KUR'AN'İ VAHYİN HAKİKATİ

" Iste gögün ve yerin Rabb'ine and olsun ki, ahirete yönelik olan bu vahiy sizin toplumsal konusmaniz gibi bir gerçektir. " ( Zâriyât: 23 ) Bu 23. ayet, Hz. Muhammed' in bilfiil tecrübe ettigi 23 senelik dinî, ilmî ve ahirete yönelik yasamini mucizevî bir dizayn ile bize ifade ediyor. Böyle derin, tarihî ve belki de bütün kâinati kusatan bir hakikati kisaca ifade etmek elbette bizim için mümkün degil. Fakat bes baslik altinda bu konu ile ilgili temel bir kisim bilgileri sunup, gerisini sizin dinî tecrübelerinize ve ilmî tefekkürünüze birakiyorum. Iste, bu ayetin tam anlasilmasi için, ontolojik, biyolojik, psikolojik ve Kur'anî açidan tefsir edilmesi lazimdir. Burada amacimiz Kur'anî hakikatleri bilimin tasdiki altina sokmak degildir. Çünkü bu izahattan görülecektir ki; Kur'anî ve dinî hakikatler o kadar yüksek ve derindirler ki, maddî bilimler, o zirveye çikmak için, ancak birer basamak olabilirler... Ayrica biz, seküler düsünmüyoruz. Ve gerçek bütün bilimlerin kâinat kitabini dolayisiyla Kur'an hakikatlerini okuyan birer ajan olduklarini biliyoruz. Fakat tek bir noktada yogunlastiklari için, bazen kisa kaliyorlar, kemalâtin zirvesine çikamiyorlar. A- Iste Ontolojik Açidan Bu Ayetin Tefsiri Kâinatta, varlikta en temel ve herkes tarafindan kabul edilen hakikatlerin en önemlileri sunlardir: 1- Kâinatta, her sahada birbirini gelistiren ve tamamlayan bir dualite ve ikilik vardir. Konumuz olan ayet de, fizik ve metafizige, kuralli yaradilisa ve mucizevî yaradilisa, medeniyete ve dine, Âdeme ve Isa'ya ve benzeri birbirini tamamlayan ögelere isaret etmekle, bu evrensel diyalektige parmak basiyor. 2- Kâinatin her sahasinda ve her âleminde geçerli olan bir gerçek de tekâmül ve evrim sürecidir. Burada konumuz olan ayet, bu hakikate " Rab " ( her seyi gelistirerek terbiye eden ) ism-i ilahîsi ile isaret etmistir. 3- Herkes kâinatta ( yorumlar farkli olmakla beraber ) müthis bir düzenin varligini kabul ediyor. Iste bu düzenin tam ve etkin olabilmesi için, inanç, vahy, ahiret ve kuralli yasamak demek olan kanun, en temel gereçlerdir. Bunlara da ayet " O, ( dinin öngördügü düzen ) gerçegin ta kendisidir " demekle isaret ediyor. 4- Kâinatin isleyisi hakkinda tarih boyunca degisik yorumlar yapilmistir. Nihayet geçen asirda kâinat bir makine olarak algilaniyordu. Fakat yetmisli yillardan sonra, sibernetik teknoloji ve bilimi kesfedilince anlasildi ki, kâinat çok çok büyük ve sinirsiz islem hacmi olan bir bilgisayar gibi isliyor... Iste bu sibernetik sistemin temeli, özü iletisimdir. Yani kâinatta her sey arasinda, özellikle geçmis ve gelecek, fizik ve metafizik arasinda müthis bir iletisim ve etkilesim var. Evet bu asirda iletisimin en birinci sektör olmasi bosuna degildir... Ve din ile vahy dedigimiz hakikat dahi, kâinattaki sonsuz etkilesim ve iletisimin insanlik dünyasindaki görüntüsünden ve aktif hale gelmesinden baska bir sey degildir. Dînî literatürde bu bas iletisimciye de Cebrail denilir. Cebrail, kelime olarak Ibrânice olup, Allah'in iletisimcisi demektir. Evet vahy, dünyanin bilincidir; '' din '' dünyadan çikarsa kâinat delirir, bir kiyamet kopar. (1) Iste bu ayet, açikça bize diyor ki, aranizdaki konusma ve iletisim gerçegi gibi, bu din ve vahy de kâinatin insan ile iletisimi ve konusmasidir. Kafanizdaki konusmanin biri zihnî ve sembolik; digeri lafzî iki boyutu oldugu gibi vahyin de biri dünyaya ve fizige, digeri ahirete ve metafizige bakan iki boyutu vardir. 5 - " Mahiyetini bilmesek de kâinatta mutlaka bir gerçeklik vardir. " Iste eger kâinatta sadece maddî açidan dahi bir gerçeklik varsa, bilin ki basta din olmak üzere dil de, edebiyat da, sembolik gerçekler de vardir. Belki de gerçeklerin gerçegi onlardir. Ise bu ayet, dil ve din haktir demekle bu hakikate isaret ediyor. B- Biyolojik Açidan Dinin ve Vahyin Hakikati Hayat, sibernetik sistem ile düzenlenen, belki var olan, bir realitedir. Kâinatin, nihâi bir asamasi oldugu için biyolojik dünyada özellikle beyinlerde o sibernetik sistem, tamamiyla hakimdir.Yani beynimiz tarafindan yönlendirilen agzimizdan çikan her bir söz, bir açidan bütün kâinati etkiler, diyebiliriz. Dualar alaninda bu gerçegin ilginç örnekleri vardir. Evet hayat ve biyoloji, kâinatin basindan bu günü ile, belki de gelecegi ile de ilgili oldugundan, kâinatta olan biten bütün evrim süreci insanin genlerinde, dolayisiyla beyninin katmanlarinda mevcuttur; ve düzenli, yararli bir sekilde arsivlenmistir. Ihtiyaca göre, ilahî bir yönlendirme ile ( melek vasitasi ile ) bu arsivden bilgiler, bu âleme gelip görünüyorlar; insanlarin maddi-manevî ihtiyaçlarini görüyorlar. Iste, evrensel manasi ile vahy dedigimiz hakikat, bütün kâinati ilgilendiren çapi ile, bu sonsuz arsivin çiçek açmasidir, insanlik dünyasinda meyve vermesidir. Bu arsivdeki bilgiler, o kadar çok, yogun ve düzenlidirler ki, 10 üstü 30 sifir ile ifade edebilecegimiz bir bilgi-islem hacmine sahiptirler. Ve semavî kitaplar bu sonsuz hazineden geldikleri için, mucize oluyorlar, normal bilinç islevinin milyarlarca kati üstünde is görüyorlar. Bu semavî kitaplarin her birisi, bütün kâinatin genomu gibidirler... Demek vahy gerçegi budur, yani o sonsuz hazinenin, disa vurusudur. Yoksa bazi sarlatanlarin, " efendim, vahy, x galaksiden ultra isinlarla bize geldi " gibi hezeyanlarinin hiçbir ilmî, dogal degeri yoktur, iflasa mahkumdurlar. Dinî literatürde " vahy semâdan gelir " ifadesinin ise izahi sudur: Kâinat için asagi-yukari diye bir kavram yoktur. Fakat yer-gök ( veya gökler ) kavrami var. Yer, görünen maddî dünyayi, gök de görünmeyen gaybî alemi temsil eder. Ki kâinat için, gaybîlik daha çok geçmis ve gelecektir ki; bize göre geçmis ve gelecek, uzay olarak kavramlasir... Ve evrim sürecinin gerçek mahiyeti de hayatin bir bütün olarak bu iki kanadi kusatmasidir. Vahiy de bu sürecin meyve ve çiçek vermesidir. Bediüzzaman S. Nursî 20. Mektupta: " Maddî ve camid kafada gaybî ve canli kelimeler ve vahiyler çiçek açiyor. Bu sayede kâinat kitabi okunmus oluyor. Ve o kâinat kitabindaki ilimler, Kur'an olarak nesredilmis oldugu, anlasiliyor " diyor. Kâinattaki dualiteyi müthis bir sekilde anlatan Rahman suresinin ilk dört ayetinin meali de söyledir: " Rahman olan Allah, Kur'an'i ögretti, ( yani ) insani yaratti, ona anlama ve anlatma ( beyan ) gücünü verdi. " Rahman sûresi bu temel bilgiyi verdikten sonra, dualite ve diyalektigin izahina geçiyor. Ve bu dizayni ile manen diyor ki " insanin, dili, dini, inanci, fizigi, metafizigi ögrenmesi, bu diyalektik sürecin islenmesiyle ve çalismasi iledir. " Evet insanlik bu çatismayi yasamadan uzun bir dönem yasadi.( 76:1 ) Ve o zaman, tek bir toplum oldugundan vahy almiyordu. ( 2:213 ) Sonra insanligin sorunlari ve dertleri ortaya çikinca, Allah, ekstra bir yönlendirme ile peygamberler gönderdi, ki düzeni saglasinlar. ( 2:213 ) Demek gerçek manada dert, dert degildir, insani yükselten tetikleyici bir emr-i ilahîdir... Seytan ve kötülük kategorileri de bu iste, bu mekanizmada kullanilan birer fisektirler, birer tusturlar. Meshur filozof Carlyle da vahyi, bilinçli tabiat aleminin bir çiçegi olarak algiliyor, ve bu manada " Hz. Muhammed kadar samimî ve yogun bir vahy alan hiç kimse yoktur "(2) diyor, " Kahramanlar " adli kitabinda... Evet insan, bilincinin netlesmesi sonucu özerklesiyor, kâinattan ayri olarak isler beceriyor, ve önemli basarilar elde edebiliyor. Fakat hiçbir zaman, tabiat dünyasindaki harikaliklara kavusamiyor; onun için hiç kimse vahiy gerçeklerini kendi nefsine mal edip onlarla simaramaz. Çünkü o gerçekler nefisten degildirler. Iste dinin, " Ey insan, islerini kendi küçük bilincine göre degil de vahye ( evrensel sonsuz bilince ) göre düzenle," demesinin esprisi, geçmis ve gelecegi içine alan bu dogal bilince göre yasamaktir. Evet insan için dogal yasamak, sonsuzluga açilmak, kutsala inanmak, ekmek ve sudan daha büyük bir ihtiyaçtir. Ve kim bu temel dürtüye karsi gelirse dünyada defteri dürülür. C - Sosyolojik Açidan Bu Ayetin Tefsiri Evet insanin sosyal hayatini ayakta tutan çok boyutlu iki temel deger vardir: Medeniyet ve din > baska bir tabir ile yasam ve inanç > baska bir tabir ile beden ve ruh > baska bir tabir ile yer ve gök > baska bir tabir ile Âdem ve Isa ( insanlik ve din ) Iste insanligin bir dönemi var ki, sadece medeniyetin temel ilkeleri ile hayatini devam ettiriyor. Peygamberlik ve din bildigimiz sekliyle bu dönemde yoktur. Insanlik bu dönemde emekleme sürecini yasiyor, yerlesik düzene, üretime, bedenî bakima, ve yeryüzünü senlendirmeye çalisiyor. Dil ve kavramlar ( esma ) ile yavas yavas âdem olmaya geçiyor, meleklerden ( diger tabii varliklardan ) üstün olmaya çalisiyor. Bu dönem için âdemiyet ( medeniyet ) yeterli idi. Medeniyet yamyamlikla bozulan insanliga bir katki maddesi oluyordu. Sonra medeniyet bozulunca, din ruhu geldi, ona Âdeme ( insanliga ) yine yeni bir düzen verdi... Iste, bu tarihî, evrensel, çaglar üstü hakikat, basta bu ayet olmak üzere, Kur'an'in iki ayeti ile söyle ifade ediliyor: " Gögün ve yerin Rabb'ine and olsun ki, bu dinî hakikat, sizin konusma ve ( dil ) ile kurdugunuz medeniyet kadar, insanlik için bir ihtiyaçtir. Medeniyet dogal bir süreç ve gelisme oldugu gibi, bu dinî yasam da öyledir, gerçegin ta kendisidir. Evrim sürecinin nihaî halkasidir, insani en mükemmel mahluk yapiyor." ( 51:23 ) Bu konudaki ikinci ayet Al-i Imran, 59'dur. " Allah katinda Isa'nin ( ki Incil'e göre de Kur'an'a göre de canli bir vahy ve dinî bir yasamdir ) misali, Âdem'in misali gibidir. ( Bir farkla ): Âdem, topraktandir, yereldir, bedendir. Isa ruhtur, semâvidir, göge kaldirilmistir; onun için gelisme söz konusu degildir. Fakat Allah, Âdeme ( medeniyete ) gelis demistir, o da sürekli gelisiyor." Evet evrim süreci daha çok dünya sartlari içindir. Ahirette, ilahî yazilimlarda, ruhanî, manevî islerde evrimden ziyade anlik, sür'at ve etkinlik esastir. Ki " vahiy " kelimesinin bir manasi da sür'atli iletisimdir. Vahiy bildigimiz manasi ile bir ruhtur, sür'atli bir yapilanmadir. Insanin binlerce sene medeniyet imkanlari ile çikabildigi mesafeyi kisa bir zamanda kat'etmesidir. Bediüzzaman Said Nursî de bu evrensel sosyolojik hakikati söyle ifade ediyor: " Bizim iki temel degerimiz vardir. Biri medeniyettir ki küçük insaniyettir. Digeri de din ve inançtir ki, büyük insaniyettir . " (3) Ona göre; Avrupa, medeniyet ile yürüyebilir, ilerleyebilir, fakat Asya ( duygusal oldugundan ) ancak din ile terakki edebilir, evrim sürecini tamamlayabilir. Bu sosyal süreçte dil, din kadar önemlidir. Dili bozanlar dini de bozmus oluyorlar. Ve gerçek, dogal dil gelismeleri ancak din ile mümkündür. Evet Âdem dinden önce dil ( esma ) ile meleklerden üstün oldu. Fakat maalesef bugünkü insanlik teknikte, bedene bakmakta 1' e 10.000 gelismekle beraber, edebiyatta, ruhîyatta o kadar gerilemistir ki; nerede ise " âdemiyetten " düsmek üzeredir, anarsizm batakligina batmak üzeredir; eger, Isa ekstra bir müdahale ile gelip, yeniden insanliga bir ruh olmazsa. D- Psikolojik Açidan Bu Ayetin Tefsiri Insan psikolojisi için su temel degerler vazgeçilmezdir. 1- Sürekli yükselme ve gelisme içerisinde olmak. Buna Rabb kelimesi isaret ediyor. 2- Belli bir dayanaga sirtini verip, gözlerini, hayalini sonsuzluga dikebilmek... Buna da arz ve semâ kelimeleri bakiyor. ( Arz dayanak; semâ sonsuzluk ifade ediyor.) 3- Hayatina manen bir anlam verebilmesi. ( Buna da " Hakkun " kelimesi açikça baktiriyor. ) 4- Sosyal bir doku içinde yasamak... Buna da " sizler " ( enneküm ) kelimesi isaret ediyor. 5- Insanin kendine güzel ve anlamli bir sekilde ifade etmesi. Buna da " nutuk " kelimesi bakar. Bu bes temel isaretin yaninda bu mucizevî ayet, bütünüyle vahyin ( Islamiyet vahyinin ) temel ve önemli bir karakterine isaret ediyor; o da sudur: " Vahiy, ne kadar sonsuz ve evrensel olursa olsun, geldigi toplumun ve peygamberin dil, çevre ve kültür birikimlerini sarsacak sekilde dagitmaz. Belki sadece, onlara can ve verimlilik verir. Mesela, hayat bir mucizedir, sonsuz bir bilgi birikimidir. Fakat çevrenin, çölün, denizin sartlarina göre sekilleniyor. Eger bir kusur varsa, o kusur hayatin degildir; çevrenin, çagin namüsaitligindendir. Ki ortam degistikçe, peygamber, din ve vahiy de degisiyor." Iste Kur'an vahyinin ilk muhataplari Araplar oldugundan, Kur'an onlarin üslubuyla, hayalleriyle, benzetmeleriyle bedenlenmistir. Bu gerçegi bilmeyen bir kisim pozitivistler, Islamiyet'in Kur'an'in evrenselligini göremiyorlar; hurmaya ve zemzeme kanaat etmeyip aç ve susuz kaliyorlar... Iste bakin bu ayet nasil bir Arab' in algiladigi ve onlardan beslendigi ögeleri bize bir bir gösteriyor: * Arap cahildir, terbiyeye ihtiyaci var. * Çölde yasadigi için yer ve gökten baska bir sey görmüyor. * Sadece siirle geçindikleri için, bilimsel gerçeklere çok açtirlar. * Bedevi olduklari için toplu hareket etmek zorundadirlar. * Edebiyat, belagat ( nutuk ) tan baska satilacak bir degerleri yok. Iste bu ayetin bes kelimesi bu bes psikolojik ögeye isaret ediyor. Vahyin onlarin dünyasinda tatli ve kaliteli bir hurma agaci olarak nasil filizlendigini gösteriyor. E- Kur'an'nin Bütünlügü ve Dizayni Açisindan Bu Ayetin Tefsiri Bu ayeti bütün Kur'an açisindan ele alirsak bir cilt kitap yazmak gerekir; o da bu notlarin hacmini asar. Fakat sadece bu sûre içindeki düzene göre, özellikle " semâ " ( gayb, ahiret, metafizik ) kelimesinin geçtigi dört ayet ile beraber ele alacagiz. Hemen belirtelim ki bu sûrede dört kere " semâ " kelimesi geçmistir; ikisi metafizik gayb alemi manasina; ikisi de atmosfer ve uzay manasina geliyor; ayetlerin baglamindan anlasildigi kadari ile... Birinci Es-semâ, uzay ve atmosfer manasindadir. Ortadaki iki Es-semâ gayb alemi manasindadir. Sonuncu Es-semâ sadece uzay manasindadir. Demek gayb âlemi, maddî varligin özünde ve içindedir. Uzaklarda, uzayin sonunda degildir. Çünkü böyle bir inanis Islamî ve Kur'anî olamaz. Iste bu üç blok ayetlerin kisa mealleri söyledir: 1-" Atomlarin hareketlerine; agirlik yüklenen her seye; kolaylikla akip giden her seye; ve kâinatin yönetimini paylasanlara and olsun ki, size vaad edilenler kesinlikle dogrudur... Dinin bildirdikleri gerçeklesecektir. Degisik yollara sahip olan göge and olsun! Siz bu konuda degisik iddialar içindesiniz..." ( Zâriyât 1- 8 ) 2-" Yeryüzünde, inanmak üzere arastirma yapanlar için belgeler vardir. Içinizde de belgeler vardir. Neden görmüyorsunuz! Rizkiniz ve size vaad edilenler, semâdadir. (4) Iste semânin ve yerin Rabb'ine and olsun, bu vahiy ( din ) toplumsal konusmaniz gibi bir gerçektir. ( Isterseniz onu gerçekten anlayabilirsiniz! ) ( 20 - 23 ) " Gögü kuvvetlerle insa ettik ve biz genisleticiyiz. " " Yeri de dösek yaptik, iste bakin ne güzel bir besik kurmusuz! " " Ve her seyi esey olarak yarattik ( ki ihtiyacinizi anlayip ) gerçegi anasiniz! " " Artik Allah'a dogru ( metafizik âleme ) firar ediniz! Ben o âlem hakkinda sizin için güçlü bir uyariciyim." " Ve Allah ile beraber asla baska bir ilah yapmayin! Bu konuda ben sizin için güçlü bir uyariciyim! " ( 47- 51 ) Bu son ayetin bir kelime ile ifade edilisi, tevhit demektir. Bu da sonsuz birlik, sonsuz varlik, ölümsüzlük, bütün geçmis ve gelecegi içine alacak sekilde bütünlük, mükemmellik demektir. Bunun ziddi da bölücülük ( sirk ) demektir. Bu da bütün negatifliklerin anasidir, mayasidir. Ben, 2003 Ramazaninda Kur'an okurken, vahiy karakteri ile ilgili onlarca negatif sorularim birikti. Allah'a sonsuz hamd ediyorum ki, bu ayetin bu bes yönde açilimiyla, o onlarca negatif vesveseler, zihnimin semâsindan silinmis oldu. " Es-semâ " kelimesinin sayisal degeri de 102'dir. Evet semâ, ikili yapiya sahip olan dünyayi da içine alir. Fakat kâinatta asil olan birliktir, tevhittir. Evet tevhit Kur'an'in en büyük mucizesidir. Kur'an'in mucize olusunun en büyük delilidir. Tevhit basli basina bir mucizedir. Çünkü ona karsi gelen bütün görüsler bölücü, parçalayici ve tek boyutludurlar. Eksik ve negatif özelliklere sahiptirler. Tevhit öyle bir sonsuzluktur ki içinde bütün o negatiflikleri de sindirip sistemin mükemmelligini koruyor. Ki Allah'in kafirlerden sikayet etmesi bu mükemmel sistemin devami içindir. Yoksa tek bir buyrukla onlari diskalifiye edebilir. Bir mg ilacin insani öldürdügü gibi... Dipnotlar: (1) B. Said Nursî; Lem'alar, 30.Lem'a (2) Hz. Isa ise bizzat kendisi canli ve ruhî bir vahy oldugu için o, bu kategoriye girmiyor. (3) Nutuklar... (4)Rizik ve ebedî yasama gerçegi bütün kâinatin geçmis ve gelecegini ilgilendirdigi için ayet, bu hakikat gaybîdir, diye isaret ediyor.

Bahaeddin SAĞLAM
30 . 10 . 2003

Hiç yorum yok: