ATEİZMİN EN ÖNEMLİ SEBEBİ 17. 03. 2006
Dünyada en büyük sorun olan Ateizmin ve Materyalizmin (yani değersizliğin) en büyük sebebi, dindarlardır. Çünkü dindarlar; özellikle bu asırda, Tevrat’a, İncil’e ve Kur’an’a yüzdeyüz muhalefet ederek Varlığın birliğini, Tevhid inancını, gerçeğini, ruh ve beden bütünlüğünü, fizik ve metafizik birliğini anlamadıkları gibi; inkâr ettiler. Halbuki; bu üç kutsal kitap da; Çin ve Hind kutsal metinleri de, binbir güzel niteliğe sahip olan bu gerçekçi bütünlüğü ve tevhidi anlatıyorlar ve anlayana yaşattırıyorlar. İşte bu asırdaki dindarların çoğu, bu sonsuz güzel, ilmî ve doyurucu gerçeği anlamayıp, Aristo teolojisinin etkisinde kalarak −ki her üç dinin kitapları değil de kelamcıları bu etkide kalmıştır− kâinatın dışında düşünülen ve ne idüğü belli olmayan, kızdıkça insanları cezalandıran bir Teo’ya inandılar; ehl-i ilmi ve ehl-i felsefeyi buna zorladılar. Gazali gibi muhterem zatlar, fakih, alim ve gayet dindar olan İbn Rüşt ve İbn Sina gibi zatları kafir ilan ettiler ve bazen de bazı ehl-i ilmi öldürdüler. Yanlış anlaşılmasın; İbn Rüşt, İbn Sina Aristo’nun felsefesini ve tabiat bilimini esas alırken; Gazali ve benzeri alimler, onun teolojisini esas aldılar. Buna mukabil; koyun gibi teslimiyetçi olmayan ehl-i ilim −özellikle bu asırda− Ateist oldu. Bir kısmı da materyalist oldu. Bir kısmı da toplumdaki bazı değerleri kabul edip, Allah konusunda nötr kaldılar. Ekonomik şartlar ve pozitif bilim de bunları destekleyince dünyanın dengesi bozuldu. Kutsal değerler yitirilmiş oldu. Onun için Radikal gazetesi gibi ciddi bir gazete; “İslam da, Hıristiyanlık da, Yahudilik de Teisttir. Bunun da yanlış olduğu ortaya çıktı. Artık biz, yeni bir din ve yeni bir anlayış kendimize bulmalıyız!” diye geçen sene yazdı. Evet, ne idüğü belli olmayan ve birilerinin mehdiliğine delil gösterilen “yaradılışta tasarımcılık” zihniyeti de bu yanlış Teizm’den kaynaklanıyor. Halbuki, evrim realitesi apaçık gözüküyor. Bunun yüzlerce bilimsel delili vardır. Fakat dindarlar, âdemiyeti (yani insanlığın kolektif kişiliğini, âdemin insanlığı temsil eden gaybî bir arketip olduğunu,A) anlatamayınca, âdem ile ilgili literatürün yorumunu bilemeyince ve varlığın, tabiatın; özellikle ekolojik dengenin içinde sonsuz bir bilgiyi ve bilinci gösteremeyince, evrim teorisi, −ki sonradan bilim halini aldı− ateistlere yaradı. Çağımızın en büyük din alimi olan Bediüzzaman dahi, 28. Mektup, 6. Mesele’de, Kızıl Îcaz’da, 16. Söz’de 29. Söz’de, 8. Söz’de, ve Muhakematta evrime açık bir şekilde işaret etti; 20. Söz’de; âdemiyetin, insanlık modeli olduğunu anlattı. Fakat 5000 sayfa ile tesadüfü reddetti. Fakat Nurcular, tesadüf (rastgelelik) fikrinden çok korktukları için, bu ilmî meseleleri anlamadılar; bunun üzerine dindarlar ile ehl-i ilim arasında kopukluk oldu. Ve dolayısıyla Türkiye açmazları yaşıyor. Halbuki; bütün vahiylerin ve kadîm geleneklerin anlattığı ve Sokrat’ın da1 savunduğu o güzel birlik, bütünlük, (yani tevhid) ve varlık içindeki sonsuz bilgi ve bilinç anlatılabilse ve dinlerin gösterdiği gibi yaşanabilse, böyle deccallıklar (yanıltmalar), dünyada kalmaz. Dünya; İsa ve Mehdi çağına (bilgi, bolluk ve barış çağına) girer. Bu güzel sonsuz gerçek ile bizim kötülük dediğimiz şeyler dahi, anlam kazanır, güzelleşir. İsa; bütün İncil’de Baba, oğul ve Ruhul-Kudüs’ün (yani tabiat, din ve manevî değerlerin veya ruh, beden ve bilincin) birliğini savundu. Ve Matta İncilinin 25. babının anlattığı üzere, bu birliği ve sonsuzluğu yaşattırdı.2 Fakat şekilci Yahudiler (ferisîler) onu astılar. Şimdi de o gibi gruplar, bir Da Vinci Şifresi hilesiyle, onun o sonsuz anlayışını öldürmek istiyorlar; yani ona iftira atıyorlar, ruhaniliğini unutturmak istiyorlar. [NTV’de yayınlanan bir belgeselde bu iftiranın yanlışlığı, onlarca delil ile anlatıldı. İsteyen gider dinler.] Tevrat, Tekvin kitabında: “Allah, yedinci günde istirahat etti” diyor. Yani tabiat düzeni −ki, Allah’ın bir yansımasıdır− en sonunda stabil oldu, düzene girdi, diyor; varlığın birliğini gösteriyor. Öyle ki, bu sonsuz mutlak varlığın ismi olmadığından, Tevrat O’na ”Yahve” (Ey O) diye hitap ediyor. Kur’an da, Bakara sûresinde: “Nereye dönerseniz dönün; orada Allah’ın vechini (aydınlık varlığını)3 bulursunuz,” diyor. Yani ey insanlık, “Doğru, sadece Doğuda veya Batıda değildir. Doğru her yerdedir, bilimsel (ilmî ve kanunî) olduğu için sonsuzdur.” Evet gerçek varlık sonsuz olduğu için, insan gibi, sınırlı, ölümlü varlıklar, tanrı gibi olamıyorlar. Kur’an, Baba−Oğul meselesini biyolojik oğul olarak algılamayı küfür sayıyor. Çünkü bu şekilde maddi olarak inanmak, Tevhide, Allah’ın sonsuzluğuna ve bütünlüğüne zıt olduğu gibi; bir nevi putperestliktir. Hz. İsa da, Petrus’u “Bu tabiri kullanırken, et ve kan olarak söyleme!” diye uyardı. (Bakınız, Matta İncili, 16. Bap) Ben anlıyorum ki, Kur’an, Baba oğul Ruhul-Kudüs deyiminden ziyade, varlığı, (hakikati) üçe bölmeyi, somutlaştırmayı yasaklıyor; onun için “Allah üçtür” demeyin diyor. Kur’an, İncillerin bu gibi ifadeleri kullanmalarına itiraz etmezken, yani İncillerin o günkü −asr-ı saadetteki− metinlerini eleştirmezken; tam tersi “Ey Hıristiyanlar, hidayet, aydınlık ve öğüt olan İncil ile amel edin!...” (5/45−47) derken; bir kısım Hıristiyanların −özellikle bedevi Araplar gibi somut düşünenlerin (ki Vehhabilik de bu gibi somut düşüncelerden kaynaklanıyor) anlayışına itiraz ediyor…− Yani bazılarının sandığı gibi Vehhabilik, bir İngiliz oyunu değildir. Bilakis Vehhabiler samimi Müslümanlardır. Kur’an, Tevbe sûresi, ayet 30’da; bu somutçu oğul anlayışının, Arap müşriklerinin anlayışına benzediğini söylüyor. Fakat Hıristiyanlar, ahirete ve vahye inandığı için yine de onları ehl-i kitap kabul ediyor; onları müşriklerle −politeistlerle− bir tutmuyor. Bütün inananlar işbirliği yapsın, diyor… Değersizlik, en büyük yıkımdır, diye işaret ediyor. Maalesef bu gibi somut, maddî anlayışlar, bir kısım Yahudi ve Müslüman mezheplerinde de var olmuştur. Tarihin bize gösterdiği gibi… Hulasa dindar olsun, dinsiz olsun; bütün somutçuların kulakları çınlasın! Çünkü somutçuluk tektaraflılıktır. Bu da dengesizlik demektir. Dinin ve diyalektiğin mantığına terstir. Benim kanaatime göre; Ak Parti ile YÖK’ün arasındaki kavganın sebebi de bu makalede yazdıklarımızdır. Çünkü AKP’lilerin çoğu Teist iken; YÖK’ün mensuplarının çoğu, Ateisttir. Ve yanlışlıkla ateizmi bilimcilikle karıştırıyorlar… Demek, bu bütüncül, çok boyutlu, ilmî ve kutsal gerçekler ile yurdumuzda, belki de bütün dünyada barış sağlanabilir. Eğer ekonomik çevreler de desteklerlerse…! Böylelikle irtica (gericilik) ve dinî terör sorunu da ortadan kalkar. Dünya, gerçekten bilgi −bilim ve kutsal çağını yakalar ve yaşar. Hz. Muhammed’in bize mütevatir (tartışmasız) bir şekilde gelen sözünde buyurduğu gibi; bütün sorunlar çözülür. Yani: “Deccal zamanında (yanıltmaların ve dengesizliğin etkin olduğu dönemde) İsa (İseviliğin bilinci) gelir, şeriatımla (denge ve bütünlük ile) amel eder.” (Bu çağımızın bir kısım modernist ilahiyatçıları hariç; bütün İslam alimleri, bu hadisi “mütevatir” olarak kabul etmişlerdir.) İslam, etimolojik olarak bütünlük, barıştırma ve dengede götürme, demektir. Evet İslamiyet tarihte, Tevrat’ın ve Yahudilerin maddi ve dünyevi kalkınış mezhebi ile İncil’in ve Hıristiyanlığın ruhanî ve uhrevî kalkınış mezhebini birleştirmiş, barıştırmış. Bakara Sûresinin ifade ettiği gibi; “Vasat (orta ve hayırlı) bir ümmet” olmuştur. Hacc suresinde ifade edildiği gibi; Hz. İbrahim’in misyonu da bu idi. O (A.S.) tamamıyla ruhanî olan Sabiîler ile o günkü maddeci medeniyetin ortasını buldu. Kur’an’ın tabiri ile insanlığa lider oldu. Fakat sonra Yahudilik ve Hıristiyanlık ihtiyaçtan dolayı doğdular. Çünkü Firavunun zulmü ve Romanın materyalizmi bunu gerektiriyordu. Onun için Kur’an, Maide sûresinde “İncil ve Tevrat ehli, kitapları ile amel etsinler. Yani İslam’a girmeleri şart değildir” diyor. Çünkü bazı durumlar, bu mezheplere ihtiyaç olduğunu gösterir. Fakat İslam’a girseler yani dengeyi yaşasalar, onlar için daha hayırlı olur diyor… Zaten Protestanlık mezhebi, aşırı ruhanî olan Katolik mezhebine karşı bir tepki olarak ortaya çıktı. Avrupa’yı dengeledi; yeni bir medeniyet, sanayileşme ve kalkınma gerçekleşti. Fakat bu hareket de, hızını alamayarak, sonunda Komünizmi ve materyalizmi doğurdu. Şimdi ise bütün dünya orta yolu arıyor. Blair, bu iddianın önemli bir örneğidir. İşte, eğer insanlık yani bu materyalist asır, İsa’nın ruhaniliğiyle yeniden dengeye gelip İbrahimî bir çizgide yaşamazsa; bu sefer, öyle bir anarşizim (yecüc−mecüc) ile yüzleşecek ki, ihtimalen insanlığın ve medeniyetin sonu olur! Sivil kuruluşların çoğu, böyle büyük bir tehlikeyi önlemeye çalışıyorlar. Fakat, tarihin gösterdiği gibi; kutsal değerler olmadan, asla kurtuluş olamaz. Ve kutsal değerleri olmadığı için Komünizm yıkıldı. (Bakınız Lemeat, 1921, Osmanlıca baskısı). Ben bu satırları yazarken kastım, asla dinî bir propaganda yapmak değildir. Çünkü biliyorum ki; üç dinin dindarlarının da, bu günkü dini anlayışları, gayr-ı ilmîdir, savunmaya yöneliktir ve yanlış anlaşılmalar sonucu hurafeler olarak algılanıyor. Dine ters olan dengesizlikler oluyor. Onun için dünya, sorunlardan başını kaldıramıyor. İnsanlığın bu durumunu bir açıdan mazur gördüğümden, hiç kimseye kızmıyorum. Fakat her sene yüz milyonlarca dolar boşa gidiyor, diye üzülüyorum. Geniş bilgi edinmek isteyenler, Marifet (Bilgi), Varlığın Haritası, Bütüncül Bir Yaklaşım ve benzeri makalelerimizi temin etsinler! Bu yazdıklarımızın 2000 sayfalık geniş izahları, kitaplarımızda ve 46 adet konferansımızda mevcuttur. Ve bütün sahih gelenekler, bu anlattığımız bütünlüğü ispat etmişler ve üstelik yaşamışlardır. İncil gibi bazı kutsal kitaplar, “Allah göktedir” derken gerçek ve sonsuz varlık, sonsuz olduğu için yani dış duyularımızla kuşatılamayacağı için, metafiziktir demek istiyor. Kur’an’da da gökler metafizik ve idare (etkinlik) merkezleri manasında kullanılıyor. Saffat sûresi ile ilgili tefsirimize bakınız! Demek bu kelime uzay demek değildir. Evet bu kelime, sonsuzluğun bir ifadesi olan metafizik demektir ki, miladi 325’te yetkili alim Hıristiyanlar, bu kelimenin manasının böyle olduğunu karara bağlamışlardır. Dediklerimizin özeti şudur: İnsanlık, talim-i esma (bilim ve edebiyat) ile âdem olmuştur. Âdem’in (insanlığın) eksikleri, İsa, (din, vahiy, ruhanilik) ile ancak giderilebilmiştir. Eğer biz bilimi, kutsalı ve dili esas almazsak, düşünceyi değil de duyguyu temel alırsak, hayvaniyetten daha aşağı bir anarşizme düşeriz. O zaman bizi kurtaran da olamaz. Biz bu yazıda kimseyi kötülemek değil de, sadece ateistlere ve dindar gruplara faydalı olmak istedik. Kastımızı aşan bir ifademiz olmuşsa, herkesten özür dileriz. Yazımı bitirirken, herkese ve bütün insanlığa sonsuz saygı ve selamlar iletiyorum. Son Bir Not: Teist, Allah kâinatın dışındadır, her işimize karışır diyen kişidir. Deist, Allah kâinatın dışındadır. Hiçbir şeyimize karışmaz diyen kişidir. Bunlara mukabil, başta İbn Arabi, Mevlana, Yunus Emre gibi gerçeği gören zatlar, varlığın birliğini (vahdet’ül – vücudu) savundular, ispat ettiler ve yaşadılar. Fakat, tarihte vahdet’ül – vücud anlayışı, bazen aşırı maddeci veya aşırı ruhçu olarak algılandığından biz, bu makalede vurgulanan anlayışa vahdet’ül – vücud anlayışı demeyip, Tevhid anlayışı diyoruz.
Bahaeddin Sağlam +90 212 5284868
A Geniş izah için “Yaratıcı Evrim ve Âdem Meselesi” adlı kitabımıza bakınız!
1 O dahî zat, “Ey yüce Pan (birlik)” şeklinde dua ediyormuş, diye geçenlerde bir ilmi kitapta okudum.
2 İncil ile ilgili kitabımıza bakınız!
3 Bediüzzaman Said Nursi, Kızıl Îcaz… O, burada semântik delillere dayanarak “Allah’ın vechinden maksat, O’nun öz varlığıdır,” diyor.
5 Maide, 68
6 Al-i İmran, 110
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder